“Dünyayı nasıl değiştirdik” ya da aklın tarihinde yaratıcılığın kaynakları

Atalarımızın taş baltayı yapıp ellerine almasıyla başlayan uygarlık süreci aralıksız gerçekleşen sürekli değişimin adıdır. Diğer bir deyişle, insanoğlu dünyayı hiç durmaksızın değiştirme çabası içinde olmuş, bazen çok olumsuz sonuçlarını yaşasa da bundan hiç vazgeçmemiştir. Neredeyse 3,5 milyon yıldır süren bu değiştirme uğraşının öznesi elbette insandır. Özellikle, 40-50 bin yıl önce ortaya çıkan homo sapiens bugünkü uygarlığın başlatıcısı olarak kabul edilir.

Homo sapiens’in anlamı “akıllı insan” demektir. Düşünen, aklını kullanan, zeki insan anlamıyla o, kendinden önceki atalarından farklı olarak uygarlık sürecinde niteliksel bir sıçramayı gerçekleştirmiş ve dünyayı atalarıyla kıyaslanamayacak ölçüde ve hızlı bir biçimde değiştirmeye başlamış, uygar dünyanın temellerini atmıştır.

Evet, dünya durmaksızın değişiyor ve dünyayı değiştiren insandır.

Peki ama nasıl?

İşte, yazar Stefan Klein, kitabına da adını veren bu soruyu soruyor: Dünyayı nasıl değiştirdik?

Kendi sorusuna verdiği yanıt ise bellidir: Akıl ile. Daha açıkçası, aklın yaratıcı gücü ile.

Ve sonra insan aklının kısa bir tarihini anlatmaya koyuluyor. Bunu da kitabının alt başlığı yapıyor. Kısaca, kitabının adında yazarın hem sorusu hem de yanıtı var: “Dünyayı nasıl değiştirdik? İnsan aklının kısa bir tarihi.” Yazarı Stefan Klein. (Say Yayınları, 2022.)

Son derece zihin açıcı, öğretici ve o derecede de keyif verici bir yapıt. Dünyayı anlama derdi olanın okuması gereken bir kitap.

Söz konusu kitabı okurken aldığım notları paylaşmak isterim.

Evet, “dünyayı insan değiştirdi ve değiştiriyor, bunu da aklıyla yaptı, yapıyor,” derken, akıl temelli özel bir kavram kullanıyor Klein: Yaratıcılık. Kısaca, “insan dünyayı yaratıcı aklı ile değiştirdi,” diyor. İnsan aklını yaratıcı niteliği ile öne çıkarıyor ve onu çeşitli boyutlarıyla işliyor.

Yaratıcılık kavramını kısa notlar halinde ve onun kitabındaki yaklaşımı çerçevesinde özetleyelim o zaman.

Birleştirme ve aktarma: Yaratıcılık, daha önce yine insan tarafından üretilmiş düşünceleri, fikirleri birleştirme ve sonraya aktarma sürecidir. Yaratıcılık “yoktan varedilen” bir şey değildir. Önceki fikirlere dayanır. Bu nedenle yaratıcılık süreklilik niteliği gösterir. Evet, icat edilen bir üründe icat edenin bilgisi, becerisi, yeteneği, emeği, yaratıcılığı tartışmasız vardır. Ancak o icadını kendinden önceki bilgi ve fikirlere dayalı olarak gerçekleştirmiştir. Kendisinden önceki fikirleri birleştirmiş ve onların içinden yeni bir şey bulmuş, yaratmıştır. Onun bu yeni yaratıcı fikri de kendisinden sonrakilere kalacak, gelecekteki yaratıcılıkların kaynaklarından olacaktır.

Kültürel değerler/kültürel zenginlik: Yaratıcılık yaratıcılığı besleyen kültürel değerlerle yakından ilgilidir. Bu nedenle yaratıcılık genellikle kültürel açıdan zengin coğrafyalarda ortaya çıkar.

Bilimsanat bileşimi: Yaratıcılık her ne kadar bilimle ilgili gibi görünse de bilim-sanat birlikteliğini gerektirir. Diğer deyişle, sanat bilimsel yaratıcılığı besler, bilim de sanatsal yaratıcılığı. Bunun için bilim ve sanat insanlarının bu iki yaratıcı kaynağa da uzak durmamaları önemlidir. Bu çerçevede nitelikli bir bilim ve sanat eğitiminin gereği de kendiliğinden ortaya çıkar. Bu özellikte eğitim süreçlerinin olmadığı bir ülkede yaratıcılığı en önemli kaynakları yok demektir.

Kolektif (ortak) beyin: Yaratıcılık kolektif/ortak beyin olarak tanımlanır. Yani yaratıcılık hiçbir zaman tek bir kişinin fikri ile olamaz. Yaratıcılık ortak aklın, binlerce fikrin sonucudur. Yaratıcı bireysel akıl, ortak bir aklı yeni bir fikir içinde birleştirir, diğer bir deyişle, ortak aklı yaratıcılığa dönüştürür.

Uzun yoldaki son adım: Ortak aklın ürünü olması, birikim niteliği ve birleştirme özelliği yaratıcı fikir uzun bir yolda önceki adımların devamı olan son adım olarak adlandırılabilir ve kabul edilebilir. Tabi o andaki son adım. Bu son adımın daha sonra önceki adımlardan birisi olacağı açık.

Semboller ve sanat: Sanatın yaratıcı aklı ve zekâyı beslediği açıktır. Sanat sembollerle, soyutlamalarla, imgelerle işler. Sembolik akıl, sembollerle düşünebilen akıl yaratıcı akıldır. Sanat sembolik olan yapısıyla aklı besler ve böylece bilimsel yaratıcılığı destekler. Sembollerle uğraşanlar farklı görür, semboller onların zihinsel olanaklarını ve düşünme güçlerini genişletir. Sanat, sembollerden oluşan niteliği ile yaratıcılığın ana kaynaklarındandır.  

Hayal gücü: Yaratıcılığın temel kaynaklarından birisi de çağlar boyunca hayal (düş) gücü olmuştur. Hayal gücü düşünceyi değiştirir, düşünülemeyeni düşünülür hale getirir. Bu nedenle, düş gücünü geliştirmeden yaratıcı fikirlerin ortaya çıkması olanaklı değildir.

Merak ve şaşırma: Yaratıcılık için bir başka ana kaynak elbette merak duygusudur. Ancak merak eden ve şaşıran kişi yaratıcı olabilir. Yaratıcılıkla merak ilişkisini en iyi biçimde Ortaçağ gösterir. Merak yaklaşık bin yıllık Ortaçağ’da neredeyse yasaktır ve Ortaçağ insan yaratıcılığının genel olarak köreldiği bir dönemdir.

Varolan saf gerçeği reddetme: Yaratıcılıkta belirleyici adım var olan gerçekten kuşku duymak, varolan saf gerçeği reddetmektir. Yaratıcılık görünenin arkasındaki görünmeyeni görebilmekle olur.

Olasılıklar: Yaratıcılık bilinen olasılıklar dünyasına yeni olasılıklar katmaya çalışmakla, olasılıklar dünyasını genişletmekle gerçekleşir. Ancak bunun yanı sıra, yaratıcılık aynı zamanda satranç oyunundaki gibi bütün olasılıkları düşünmeyi, varolan bazı olasılıkları elemeyi ve en iyi olasılığı seçmeyi gerektirir. Bu bağlamda, yaratıcılıkta düşünce hatası yapmaya yer yoktur.

Soyutlama: Yaratıcılığın kaynağında soyutlama yeteneği yatar. Sanatın besleyiciliği bu nedenle önemlidir.

Mantık, hayal, sezgi birlikteliği: Yaratıcılık mantık, hayal ve sezginin birlikte, hatta aynı anda çalışması ile olur.

Motivasyon, deneyim ve kişilik: Yaratıcı kişinin yaratıcılık için motive olmuş olması/edilmesi, deneyimleri ve yaratıcılığa yatkın kişilik özellikleri de belirleyicidir.

Cesaret ve can sıkıntısı: Yaratıcı kişi gerçeği ortaya çıkarma konusunda cesur, inatçı ve bu konudaki can sıkıntısına dayanıklı kişidir.

Araştırma etkinliği: Açıkça söylemek gerekirse, yaratıcılık kesinlikle araştırma sürecine dayalı bir etkinliktir. Araştırma olmadan yaratıcılık olmaz.

Gece ve gündüz birlikteliği: Yaratıcılık çoğunlukla hayal zamanı olan gece ve araştırma zamanı olan gündüz birlikteliği olarak da düşünülebilir.

Önyargılardan sıyrılmak: Yaratıcılığın kabul edemeyeceği temel olgulardan birisi de önyargılardır. Sorgulanmayan, kuşku duyulmayan gerçekler olduğunda yaratıcılık doğmaz. Çünkü o varolanı sorgulamaya ve kuşkuya dayalı olarak işler.

Seyahatler: Yaratıclık ile seyahat etmenin ilişkisi sık sık dile getirilir. Yaratıcı insanların bolca seyahat ettiği, onların yeni ve değişik kültürleri, yaşamları, insanları, değerleri gördüklerinde daha yaratıcı oldukları söylenir.

Çocukça bakış: Yaratıcılık dünyayı bir çocuk gibi görebilmeyi, dünyaya çocukça saflık, merak ve şaşkınlıkla bakmayı gerektirir.

Bilgisayarlar ve yaratıcılık: Bilgisayarlar insan denilen öğretmenin akıllı, çabuk öğrenen, isteneni yapan çalışkan öğrencisidir. Kendi başlarına yaratıcılık yetenekleri yoktur. Onlar insana bağımlıdır; özgür değillerdir. Yaratıcılık zekâ kadar özgürlükle de ilgilidir. Bu nedenle, insan için olağanüstü olanaklar/fırsatlar ve kolaylıklar yaratmasına karşın, bilgisayarlardan insani nitelikte bir yaratıcılık beklemek doğru değildir.

Evet, insanın yaratıcı aklının kısa tarihinde öne çıkan noktalar bunlardır. Elbette eklenebilecekler vardır.

Mesele, yaratıcı birey ve toplumları oluşturacak, ortaya çıkaracak koşulları ve ortamı yaratabilmektir.

İnsan aklının tarihinden yani uygarlık tarihinden dersler çıkarabilmektir.

Uygar bir toplum olmanın başkaca yolu da yoktur.

23 Aralık 2023

Yorum bırakın