Sana etek alacağım ve sen de giyeceksin!

Yolda yanlarından geçerken duyduğum cümle çok ilginçti. İki erkek üniversite öğrencisi belli ki bir konuda iddiaya girmişler ve içlerinden birisi “eğer haklı çıkarsam sana etek alacağım, sen de sokakta giyeceksin, tamam mı?” dedi. Ve tabi düşünmeye başladım. Bir üniversite öğrencisi bir iddiayı kazanma hediyesi olarak arkadaşından etek giymesini neden ister? Bu çok tuhaf değil mi? Bu, bir üniversite kültürü, üniversiteli kültürü olabilir mi? 

Bu, çok başka bir şey.

Çünkü “bu çok başka bir şey” dediğimiz şey, yani “bir erkeğe etek giydirme”, aslında mafya kültüründe yer alan bir ceza ve dolayısıyla mafyatik bir değer yargısıdır. Erkeğe etek giydirme mafya anlayışında kadına bakışın, kadını küçük görmenin, kadınlık durumunu aşağılamanın ve utanılacak bir şey olarak görme bilincinin/zihniyetinin bir parçası ve yansımasıdır.

Zaman zaman medyada rastlarız. Bir mafya grubu “yanlış yapan” bir erkeği mafya kültürünün/anlayışının değer yargıları, kuralları ve normları çerçevesinde cezalandırmak istediğinde ona etek giydirip, sokakta gezdirir. Bunun örnekleri çoktur. Hatta, daha bugün bu konuda bir haber okudum. Böylece, bir erkek mafya anlayışına göre hayattaki en ağır, en utanç verici cezalardan birisine çarptırılmış olur. Bir erkeğin kadın gibi olması, kadınlaştırılması mafyaya göre dünyanın en aşağılayıcı durumudur. Bu mafyatik değer yargısının son derece ilkel, erkekten ziyade insanı ve tabi ki kadını aşağılayan bir durum olduğu açık.

Bu, işin bir boyutu ve gerçekten çok temel, önemli bir sorunsal. Ancak burada bana asıl sorunlu gelen bir diğer önemli yan da, bir üniversite öğrencisinin mafya kültürüne ait bir değer yargısını alıp kullanmasıdır. Diğer bir deyişle, ilginç ve düşündürücü olan nokta bu değer yargısının bir üniversite öğrencisine nasıl ulaşabildiğidir. Açıkça sormak gerekirse, bir üniversite öğrencisi nasıl olur da mafya ağzına, anlayışına ve kültürüne sahip olur? Okuyan, yazan, düşünen, sorgulayan, evrensel insani değerlerle iç içe olması gereken, bilim-sanatla beslenen bir birey olarak üniversite öğrencisinin arkadaşına vereceği “ceza” mafyanınkiyle nasıl aynı nitelikte olabilir?  

Evet, bunun en genel yanıtı, “toplumdaki genel yozlaşma ve çürümedir.” Ancak biraz daha irdelemek gerekir.

Söz konusu durum, belirli bir gruba (mafyaya) ait ilkel, kaba ve insani olmayan değer yargılarının/ahlakın genelleşerek, üniversiter yapıya kadar ulaştığını gösterir.  Bunun aracı da çok büyük ölçüde medya ve sosyal medyadır. Bu ilkel yargıları yaygınlaştıran, normalleştiren, hatta özendiren medya ve onun yarattığı toplumsal iklimdir. Televizyonlardaki mafya dizisi sayısı ve bunlardan bazılarının yıllarca büyük ilgiyle, en çok izlenen yapımlar olduğu bilinen bir gerçektir.

Mine Esen konuya ilişkin şu anlamlı saptamaları yapmış: “Mafya dizileri derken pek çok ülkede benzer yapımlar, içerikler üretiliyor. Diziler hayallerin yanında bir anlamda toplumun da aynasıysa o zaman vah halimize mi demeli. Bizdekilerin çoğunun mayası benzer… kahramanlaştırılanlar; takım elbiseli, lüks araçlı elleri silahlı maço karakterler, kendi yaşamlarını yaşayamayan kadın eş, sevgili ve kız çocuklarının Stockholm sendromu halleri, şiddet görmeleri, “erkek anasıyım ben” diyerek gücünü buna dayayan anne karakterleri, sözde “ahlaklı-ahlaksız” imalarıyla kadınların ayrıştırılması… Say say bitmez. Tabii bir de üstüne moda ikonu gibi giyimler, görgüsüzce altın varaklı evlerde kalabalık yaşamlar. Diziler ve sosyal medyanın etkisiyle gençlerin, “kolay para, ışıltılı hayatlar” mizansenlerine özenmeleri…” (https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/mine-esen/mafyayi-normallestirmek-pek-normal-degil-2145153?utm_source=Anasayfa&utm_campaign=Cumhuriyet&utm_medium=Yazarlar)

Kısaca, mafya kültürü ve mafyatik şiddetin medya aracılığıyla zihinlerde ve hayatta normalleştirilmesidir bu durum. Bu normalleşmeden, yeterince üniversiteli olamamışsa, evrensel değerleri içselleştirememişse  üniversite öğrencisi de doğal olarak payına düşeni alır. O, farkında bile olmadan kendisine belki de en uzak olması gereken bir kültürün/yaşam biçiminin ahlakını, değer yargılarını, dilini rahatlıkla benimser ve kullanır. Bir sınavda “Çizgili Pijamalı Çocuk” filmini etik temelde değerlendirmelerini istemiştim öğrencilerden. “Hocam, o filmi izlemedim ama ‘Kurtlar Vadisi Pusu’ üzerinden bir şeyler yazabilirim!” demiş ve yazmıştı bir öğrencim. Evet, genelleştirmek elbette doğru değil ama bir üniversite öğrencisinin iki film arasında izlemeyi tercih ettiği ne yazık ki bu olabiliyor. Böyle olunca da erkek bir üniversite öğrencisi erkek arkadaşı için etek giyme cezasını uygun görebiliyor tabi.  

Bu, elbette çok acı ve üzücü bir durumdur.

Bir derste de öğrencilere “linç etme” olgusu hakkında ne düşündüklerini sormuştum. Bir kısmı “olabilir,” demişti. Hukuka ilişkin kuşkuları temelinde bir takım gerekçeler sıralamışlardı. O zaman da çok şaşırmıştım. Şimdi de bu iki öğrencinin iddiası sonucundaki olası mafyatik ceza çok şaşırttı ve düşündürdü beni.

Belki de şaşırmam şaşırtıcı değil mi?

Ama lütfen birisi açıklasın: Toplumsal hayatta normal diyeceğimiz, bekleyeceğimiz şey, insani olan, gelişmiş, nitelikli, eşitlikçi, adaletli, insana yakışan, insanca olan değil midir? Kötü, çirkin, yanlış, geri, ilkel olan normalleşince biz de onu normal mi kabul edeceğiz? O zaman, nerede akıl, nerede zihinsel süreçler ve süzgeçler, nerede insani duygular dünyası?

Öğrenciler uzaklaşınca “peki,” dedim kendi kendime, “bir üniversite öğrencisi iddiasında haklı çıkarsa ne istemeli arkadaşından?” Biliyorum çok “safça” bulacaksınız ama “sinema-tiyatro-konser bileti, kitap, hadi bilemedin yemek” demeliydi bence. Çünkü üniversiteliye, gelişmiş, entelektüel insana yakışan böylesi “cezalardır.”

Olması gerekenden ne kadar uzağız değil mi?

Üzücü ve düşündürücü.

Sonra dönüşte, kütüphanenin hemen yanındaki çimenlerde satranç oynayan ve kitap okuyan birkaç öğrenci gördüm.

Bir nebze rahatladım.

25 Aralık 2023

“Sana etek alacağım ve sen de giyeceksin!” için 2 yorum

Yorum bırakın